30 Ekim 2010 Cumartesi

priceless..



















 If you wanna be my friend                                      
You want us to get along                                                 
Please do not expect me to                                       
Wrap it up and keep it there                                       
The observation I am doing could          
Easily be understood
As cynical demeanour
But one of us misread...
And what do you know
..It happened again

A friend is not a means
You utilize to get somewhere
Somehow I didn't notice
friendship is an end
What do you know
..It happened again

""How come no-one told me
All throughout history
The loneliest people
Were the ones who always spoke the truth
The ones who made a difference
By withstanding the indifference
I guess it's up to me now
Should I take that risk or just smile?""                                                    
                                                                                                             
What do you know,and it happend again...What do you know...♪  ♪ ♫ ♪ ♫ ♫ ♪... ♥   
    
http://www.dailymotion.com/video/xct852_kings-of-convenience-misread_music                                                                                                               

not: resimdeki cümlenin devamını istediğiniz şekilde doldurun...                                                                                                                    

26 Ekim 2010 Salı

herkes

     Pek sevgili Hitler döneminde, malumunuz  hoşça deneyler yapılırmış.Her türlü yola başvurulan bu deneylerde ölçülen şeyler, rasyonel olarak kayıtlanamayacak şeylermiş.Basınç odaları,buz kalıpları vb araçların kullanıldığı deneylerin sonuçları pek şahaneymiş."Ölüm meleğinin" kol gezdiği bu odalarda yaşananların açıklaması yok.. Josef Mengelenin başının altından çıktığına inandığım bi deney ve deney sonucu şöyle:
    Tabandan ısıtılmaya başlanan bir odaya bir anne ve kızı kilitlenir,bunlara da odanın ısıtıldığı söylenmez. Başlarda doğal gelen sıcaklığın artışını yavaş yavaş hisseden kişiler, köşe bucak, ısının hemen ulaşamadığı yerlere sinmeye başlarlar.Nereye gitse faydanın olmadığı bi sıcaklıkta kadın, kızını kurtarmak için kucaklar,uzun bir süre bu şekilde çocuğunu korumaya çalışır. Ancak, kadının ayakları erimeye başlamıştır.Geçen sürede dayanıklılığı iyice azalan kadın, istemese de çocuğunu yere atar ve üzerine çıkar. Çocuğun çığlıkları kendi çığlıklarına karışır, çocuk yarı yarıya erimiştir ama kadının acısı o denli ağırlaşmıştır ki ne ölen kızını ne de ölüm şeklini farketmez bile..Hatta, deneyi bu raddede sonuçlandıran "bilim" "insan"ları, şunu da gözlemlemişlerdir,kadını odadan çıkardıktan sonra, iyileşme sürecine girmeden,kadın yas sürecine girememiştir..Burada ölçülen,insalığın sınırlarıdır.

    Neden anlattım..
    "Güven" diye devamlı ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen şey var ya,bunu  irdeleyenlerden bıktığım için:)
     Ateşin yakmadığı tek varlık,ateştir ve suyun boğamayacağı tek varlık yine sudur.
     Herkes sadece kendinde güvendedir.
     Bıraktım bu meselenin peşini.Saydam bi mevzunun neyini kodlayayım birine?
     Sevgiyi sorgulayın,şu güveni salıverin gitsin..

    
     Herkesin, güven tarzı var.
     Herkesin, güven eşiği var
     Herkesin güven boşluğu var.
     Herkesin sonsuz güven noktası var.
     Ve herşey, olduğu kadar:)
     Çok çekiştrmeyin şunu,kendini birşey sanacak:)

   not: kimseye yüklendiğim yok,belki kendime yazdım, ne belli:)

   not: şu radiohead ne muhteşem. nimet nimet.
    

25 Ekim 2010 Pazartesi

nok.

    "Sen" olduğun için ödediğin bedeller var mı?
     Siyahsın diye..
     Çirkinsin diye..
     Çok güzelsin diye..
     Huzursuz ya da alıngansın diye.
     Sinirli,asabi, agresifsin diye..
     Şen şakrak ve dalgacısın diye..
     Farklısın diye veya çok sıradansın diye..
   
    "Böylesin" diye..
  
     Diye diye, denecek şeylerim bit..
  

23 Ekim 2010 Cumartesi

şiddet.

     Baltanın sap olduğum kısmını tümden yedim..İnce ince küçük parçalara ayırdım önce, içten böldüm kurumuş odun parçasını,sonrada dişlerimin arasında hiçte acımadan söve söve yedim. Vurdum kırdım,ağzımdan çıkanı kulağıma duyurmadım. Ne bi kıza yakıştı bu tarzım, ne de nezaket diye gözümüze soktukları illet sevdi beni  o saniyelerde..Sofrada soğan kıran atanın torunu olarak ne zamanda ekler olmuşum cümlenin sonuna "mısınız" misiniz" leri..

     Sevmiyorum yeni dil öğrenme çabalrını. Yapabiliyor olmak sevmek için yeterli değil,aptal saptal slogan yaratma çabalarını bırakın artık, söylendi onlar, bitti, bırak sokma gözüne gözüne insanların.Yanlış yazmışsın aptal,bana bunu yazdırtıcak kadar yanlış hemde.Elli  senedir gördüğün şeyi hala öğrenemedin, madem niye sergiliyosun?Bak başkasına, o da bilmiyor belki, var mı gösteriş çabası?..

     Bana okuduğun bölümlerin ne olduğunu anlatma, uğraştırma karşıdakini, olmamış işte, becerememişsin geri kalanın güzel dediği şeyleri okumayı. Kimya nedir? Nedir biyoloji okumak?Nedir benim bölümüm?Nedir iktisat, gzetecilik? Mezun olduktan sonra şu kadar para alıcam hikayelerini dökme ortalığa.Yok öyle birşey, kimse söylemedi mi sana? Ya da sen.. Arkadaşım ,belki yan tarafımda kasiyerlik yapacaksın sende. Belki ben öğreteceğim sana nasıl kesileceğini fişlerin. Hiç düşündün mü bu ihtimali? 

     Yanımda oturan genç bayan! Saçma sapan moda ikonu çalışmalarını bırak, rahat ol, uğraşma artık kendinle, bırak suratını boyayıp durmayı, ya güzelsindir ya da değil. Daha fazla kalıplara sokma şu gözünü kulağını...Boyamışsın işte dudağını ne güzel, pembe pembe bak.. Yetmiyor mu sana gözündeki kapkara boya?..   O giydiklerin sana yakışmamış,buysa beklediğin buyur.. İltifat bekler gibi salınma karşımda, beklentili ifadelerle bakma insanlara. Üzerini başını çekiştirip durma. Giydiysen eğer daracık,kısacık şeyler, bırak, zaten kapatmaya çalıştığın şeyleri göstersin yapıldı onlar.Kapalı şeyler giyip, sonrada onları kıvırıp, büküp aççıp saçma gereği duyma diye... Bu kadar gerizekalı olamazsın ha? Sırf "çok güüzeeell" nidaları duymak için giyinmediğini söyleyemezsin:)  Ayrıca,bacakların, evet evet o bacakların, kime güzel gelir bilmiyorum, ama hiç bi albenisi yok. İnan bana daha iyilerini gördüm.Saçlarını da artık kendi saç renginden ellibin ton açık bi renge boyama. Dipleri geldiğinde bi halta benzemiyosun çünkü.

    Uzaktan çapkın yakışıklı edaları kesmeyi bırak sevgili dostum.. Komik bile olamıyorsun o halinle. Şehvetten gözleri dönmüş o halleriniz varya hani, sokak ortasında iç çektiren, ağzında, lağımdan bile kötü kokan o laflarınla bana sadece köpek pisliğini andırıyorsun ve emin ol diğer o tüm laf attıklarında da farklı bi his uyadırmıyorsun..Okul çıkışlarında, kapılarda kız bekleyen zihniyet, Herkes sokakta seni bekliyo biliyo musun? Ben bile "Gel" diye yüzüne bakıyorum.. Gelsede bi utansak şu annelerden diye bekliyorum sokaklarda, seni arıyor gözlerim. Sivriliği ile gönlümü çaldığın ayakkabıların,yere yakınlığı ile gözlerimi kamaştıran araban ve hele ki o kornanla.. Seni gerçkten ayrı bi yere koyuyorum..Ve sen, yakışıklı çocuk..Saçlarını yapıştırdığın jölede bence zekanı da etkileyen bişeyler var. Ya da tüm baldırını sergilediğin o dar pantolonların, popondan düşecekmiş gibi duran o harika jeanlerin..Et pazarlarındaki iğrençliklere yaptığın katkılardan ötürü sanırım bu ısrarın..Güzel olduğuna dair o sonsuz inancına saygım büyük.Ama seni hiç mi hiç sevmiyorum. Sende beni sevmiyorsun değil mi?
Oh!!! içim rahatladı. Amacıma ulaşmışım..

       Oğluna pipisini gösterten baba,kafanda ne taşıdığını çok merak ediyorum. Ya da çocuğunu sultan diye yetiştirip sonra sokağa salan peder, sende olabilrsin başkahrmanım.Veya edepten önce "avrat" öğreten ata, hangi kafayı yaşadığını bize de söyle, ne çekiyosan bize de ver..    ..Ve.. çocuğuna tuvaletten çıktıktan sonra ellerini yıkaması gerektiğini söyleyemeyen anne..Bozduğu, dağıttığı yerleri kendisi düzeltmesi gerekirken "oğlum" "evladım" diye elletmediğin oğlun, ve sen "kızsın" diye daha 8 yaşındayken bulaşıkların önüne attığın kızın..Cinsiyeti tercih meselesi olarak yaşayan tüm aileler.. Ocağınız sönsün...

    Bugün kızgınım.. Bugün önüne geçemediğim bi sinirin pençesinde, geçsin diye can çekişiyorum..Bugün keşke daha çok küfür edebilme lüksüm olsaydı diye, daha önceleri daha iyi küfür etmek öğretilseydi diye üzgünüm..Yazılanların gerçekliğine şaşkın, bu hale geldiğim için hakikaten komik bi haldeyim.

Ps: Çok pis adam ayırırım,çok pis insan kayırırım.
     Ben miyim dört dörtlük? Ben bi halt değilim.
     Ondan yazdım zaten.

19 Ekim 2010 Salı

Az önce kalktım remember me nin başından. Harikalar yaratan bi film diyemem. hatta "vasata yakın" bi başarı yakalayablmiş çoğu özelliği için. İzleyin derim ama heves etmeyin, aramayın çok "film film" diye.. tv8 in ardı ardına yayınlamaktan bıkmayacağı filmler kategorisinde çünkü. "Edward Cullen" aşkına bakmak isterseniz bişey diyemem,başa alıp izleyin isterseniz. Değer..:)
Nesnel kritikten ziyade söylemek istediğim, filmin kafamdaki boşlukları bi anlığına açığa çıkardığı.Eksikliğini hissedebileceğim pek çok şeyi bi anda karşımda,biraz daha abartılmış haliyle buldum.Bu anlamda izlediğim, dinlediğim çoğu şey rahatsız ediyor, tabiri gayet yerinde,gözüme sokulan başkasının "ben"i, bana "batıyor". Bu kadar global hisler taşımak yerine daha bölgesel şeylere kapılmak lazım.. Anlatmaya çalıştıkça, birileri yalnız olmadığınızı "boş yere hayıflandığınızı" ima edercesine vurabiliyor yüzünüze. Özellikle de ben bu hataya çok düşüyorum. Aynı zamanda, birileri de bana bu "yamuğu" çok sık yapıyor:) Filmdeki tyler karakterini belki de bu yüzden birazcık yakın hissettim kendime. Robert Pattinson ı tebrik etmek isterim kötü oyunculuğuna rağmen Alacakaranlık şeysinden sonra tekrardan gözümde parladığı için.Biraz salaşlığıyla,biraz filmle,daha çok nefis yüzüyle..

18 Ekim 2010 Pazartesi

Sigur Ros un kliplerinden biri.. İçime işleyen bi görüntüdür. Katıksız özgürlüğü bu kadar iyi anlatan daha iyi bi an yok elimde şu an.Hiç birşeyde rol yok,dağın taşın samimiyetinden bile eminim. Özellikle de çocukların yarattığı etkiler gerçekten çok farklı.. Birinin üzülmesine takılır kafam, yalnız zararsız gözlerin buruk bakışları çok canımı yakıyor.Ağlayan çocuklara bakamıyorum, hatta damlaları silemiyorum ben.Dokunduğum yerden silinip gidecekmiş gbi pamuk yanakları,kıyamıyorum güzelliklerine.Gözü yaşlı yetişkinin çirkinliğine veremediğim tüm anlamları yüklüyorum diri etlerinden akan damlalara,yetişkin yüzün çizgilerinden "yolunu bulan" suya nazaran, olduğu gbi süzülen ılık ve en taze can suyuna.. Hazzım yok çocuk gözyaşından yana, sadece bel bağlamadığım sloganlardan uzak durmak benimki.Ağlayacaksa birileri, en çok çocuktur bunu hakeden,en şık pırlantalar mahrum edilmemeli en güzel tenlerden..  Fazla da uzatmadan.. Sigur Ros..

http://www.vimeo.com/3977937

17 Ekim 2010 Pazar

thepersonyouhavecalled..

Yeniden.. Değişmleri severken, aslından benden alıp götürdükleriyle daha çok oyalanıyorum.İyi olmadığını biliyorum.Her değişim yerini aldığı "eski" sabitliklerin iyi ve güzel yanlarından alıp götürüyor her defasında. Monotonlarıma bağlıyım bi yandan da yani. Söylemekte çekince görmediğim korku tanelerinden biri: Ya giderse, ya tutamazsam bi ucundan? Ya yenisi?
 Boş kaygılarından arınmaya çalışan bi insan var buralarda.Henüz hiç bişeyin ucundan tutablmişliği de yok Bu geçiş zamanlarında ulaşılmamak istiyorum. Bittikten sonra gelsem ya ben? Ayak uydurma konusunda sıkıntı çekmiyorum. Alışırım hemen. Geçerken çok çiziyo fikrimi,olay anında orda olmak istemyorum.
   Hmm, nereye bağlayabilirim...? Hah, eski blog sayfama bakıyorum şmdi mesela,hala.. Yenisiyle ilgilensem ya.